Hatay Depremzede Derneği, 6 Şubat depremlerinin birinci yıl dönümü nedeniyle hazırladığı ‘Hatay Depreminin 1. Yılı Raporu’nu açıkladı. Dernek Yönetim Kurulu üyesi Ece Doğru, “Hatay halkı olarak, Hatay’da yıkımın en ağır yaşandığı; Antakya, Defne, Samandağ, Kırıkhan, İskenderun ve Arsuz ilçeleri için özel afet bölgesi ilan edilmesini talep ediyoruz. Yetkililere soruyoruz. Sanıyoruz ki 300 bine yakın binanın yıkılmış olması, on binlerce insanın hayatını kaybetmesi özel afet bölgesi ilanı için yeterli nedenleri oluşturmuyor. Peki, bir kentin özel afet bölgesi olarak ilan edilmesi için başka hangi koşullar gerekmektedir” dedi.
Hatay Depremzede Derneği, 6 Şubat depremlerinin birinci yıl dönümü nedeniyle bugün Ankara Mülkiyeliler Birliği’nde basın açıklaması yaptı. Dernek, ‘Hatay Depreminin 1. Yılı Raporu’nu kamuoyuyla paylaştı. Basın açıklamasına; ve Eğitim-Sen üyeleri katıldı. Basın açıklamasını Hatay Depremzede Derneği Yönetim Kurulu üyesi Ece Doğru okudu.
Doğru, şunları söyledi: “Bizler, Hatay Depremzede Derneği olarak, 6 Şubat depremlerinin birinci yılını doldurduğumuz bu günlerdeki durumumuzu sizlerle paylaşmak için buradayız. Bir yıl önceki o soğuk ve karanlık can pazarında en içten ve en insani duygularla sorulan ‘Orada kimse var mı’ sorusunun yalnızca enkaz altında kalanlara sorulmadığını; enkazdan çıkabilenlere de sorulduğunu kabul ederek cevap vermek için buradayız: ‘Evet, orada biz varız!’ Orada kimse var mı’ sorusunun taşıdığı insani ve dayanışmacı duyguların ‘enkaz kaldırma’ ile sınırlı olmadığını; bu felaketin sonuçlarının yalnızca gönüllü dayanışmacı sivil toplum eliyle çözülemeyecek kadar büyük olduğunu; yetkisi, sorumluluğu ve imkanları çok büyük olan devletin; gözü önünde, bile bile ve göre göre gelen bu felaketin sorumluluğunu üstlenmesi ve kamusal gücü hızla ve en üst düzeyde harekete geçirmesini talep etmek için buradayız.
“GERÇEK SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİNİ SİZİNLE PAYLAŞMAK İÇİN BURADAYIZ”
Yalnızca ‘moloz’ denilen enkazın kaldırılması değil; çok kültürlü yaşamın uluslararası düzeyde çok özel bir örneği olan Hatay’ımızın tarihinin, kültürünün, değerlerinin ve kendine has ‘yaşam ritminin’ de enkazdan çıkarılması; bu değerleri benimseyen ve yaşatan Hataylıların da ruhsal, duygusal ve toplumsal olarak ‘enkazdan’ çıkıncaya kadar Hatay’ın unutulmaması gerektiğini bir kez daha haykırmak için buradayız. Bütün bunlar yapılırken, Hatay halkının isteklerini, özlemlerini, fikirlerini dikkate alan katılımcı bir yeniden inşa sürecini talep etmek için buradayız. Bu katılımcı sürece katkı sunmak, depremde yaşadıklarımız konusunda bir arşiv ve bellek oluşturmak; mahalle komitelerimiz aracılığı ile en geniş ve yaygın ölçekte derlediğimiz Hatay halkının ‘gerçek’ sorunlarını ve çözüm önerilerini sizinle paylaşmak için buradayız. Bu raporun içeriğini etkili, yetkili ve ilgili olduğunu düşündüğümüz her yerle yüz yüze görüşerek anlatmak için bütün siyasi partilerden randevu talep ettik. İktidar partileri ve bazı muhalefet partileri randevu taleplerimize olumlu dönüş yapmadılar. Umarız raporumuzu okuma zahmetine katlanırlar ve Hatay’ın sorunlarını ve çözüm önerilerini ilk ağızdan, kaynağından öğrenme şansını kullanırlar.
“TARİHE NOT DÜŞMEK İSTEDİK”
Kamusal bilgilere ulaşmak konusunda yaşadığımız tüm engel ve kısıtlara rağmen tümüyle kendi imkanlarımız ile hazırladığımız ‘Hatay Depreminin 1. Yılı Raporu’nu sizinle paylaşmak istiyoruz. Toplamda 80 sayfalık raporumuzda 18 ana başlık altında sorunları ve konuları kayda geçirmek ve tarihe not düşmek istedik. Ana konu başlıklarımız şöyle:
‘Deprem Öncesinde Hatay Deprem Yönetmeliği ve İmar Affı, Depremin İlk 10 Günü, Sağlık, Eğitim, Hukuki Durum, Ekonomi, Altyapı ve Ulaşım, Üretim, Ekolojik Yıkım, Rant/Talan, Zeytinlikler, İnsan Hakları İhlalleri, Demografik Yapı ile Kültürel/Tarihsel Miras, Kadınlar, Çocuklar, Gençler, Engellile, Ampüte Yurttaşlar, Yaşlılar, Kayıplar.’
“YAŞAMIN ALTÜST OLDUĞU BU AFETİN BÖYLESİ BİR FELAKETE DÖNÜŞMESİ İLE KARŞI KARŞIYA KALDIK”
6 Şubat depremleriyle birlikte ülkemizde 11 ili kapsayan, doğrudan 14 milyon civarında olmak üzere aslında 81 milyonu etkileyen, 50 bini aşkın vatandaşın hayatını kaybettiği, 100 bini aşkın yaralının, sayıları belirsizliğini korusa da bine yakın kaybın; 3 bin civarında kimsesiz kalan çocukların olduğu; bin civarında ampüte bireylerin olduğu, tarihi yapılarla birlikte 35 bin binanın yıkıldığı, 300 bine yakın binanın ağır hasar aldığı 2 milyon kişinin barınma sorunu yaşadığı, 5 milyona yakın kişinin farklı bölgelere göç ettiği, 700 bine yakın insanın geçim olanaklarını kaybettiği ve aslında yaşamın altüst olduğu bu afetin böylesi bir felakete dönüşmesi ile karşı karşıya kaldık. 11 il arasında tüm bu yaşanılanların en yıkıcı sonuçlarını Hatay’da yaşadık.
“KENDİ ÇOCUKLARINIZI BU ORTAMDA, BU HALİYLE OKULA GÖNDERİR MİYDİNİZ?”
Hatay halkı olarak depremin üzerinden geçen 1 yılı değerlendirdiğimiz bu raporda daha saymadığımız birçok sorun olmasına rağmen sadece rapordaki başlıkların bu kentin, Hatay halkının neler yaşadığının, ne durumda olduğunun gözler önüne serilmesi açısından önemli bir veri oluşturacağını ama yine de yetersiz kaldığını düşünüyoruz. Bu yetersizlik ve olası hataların bir kısmının nedeni de kamusal makamların bilgi paylaşma konusundaki isteksizliğidir. Geçen 1 yılda; çocukların ve gençlerin yaşamış olduğu psikolojik yıkımlarının yanı sıra eğitime dair yaşadıkları derin eşitsizlik de sürüyor. Deprem bölgesinde eğitimde belirttiğimiz sorunların hızlıca çözülmesi gerekmektedir. Yetkililere sesleniyoruz; ‘Kendi çocuklarınızı bu ortamda, bu haliyle okula gönderir miydiniz?’ Çocuklarımızın geleceklerinin karartılmasına izin vermeyeceğiz.
“BİZ SADECE ÖLMEDİK, ÖLDÜRÜLDÜK DE”
Anayasal bir hak olan sağlığa erişim hakkına erişemeyenler olarak tam teşekküllü hastane talebimizde ısrarcıyız. Hali hazırda var olan yönetmelikler, mevzuatlar ya da kanunlar deprem koşullarına göre revize edilerek halkın ihtiyaçları karşılanmalıdır. Mahallelerde nüfusu gözetilmeksizin aile sağlığı merkezlerinin oluşturulması gerekmektedir. Yetkililere soruyoruz; ‘Sağlığa erişim bu boyutlardayken sizler, kendiniz ya da yakınlarınız için bu kentte yaşamak ister miydiniz?” Halkın talepleri acilen karşılanmalıdır. Sağır sultan bile depremin yaşanabileceğini biliyorken ne iktidar ne de yerel yönetimler bu konuda önlem almamışlardır. Zemin sıvılaşmasının yoğun olduğu, altından fay hattının geçtiği Amik Ovası’na tüm uyarılara rağmen hastanenin, havaalanının, stadyumun yapılmasında ve bu yapılarla birlikte barınma amacıyla inşa edilen yapıların artmasında, kentin o bölgeye doğru yönelmesinde depremle birlikte yaşamını yitiren insanların sorumlularının bu yaşanılanlardan sonra özeleştiri vermemesini, istifa etmemesini Hatay halkı olarak unutmuyoruz, affetmiyoruz. Biz sadece ölmedik, öldürüldük de. Her zaman dediğimiz gibi deprem değil kapitalizm öldürür.
“BU HALK, KOMŞUSUNU, MAHALLESİNİ VE TARİHSEL HAFIZASINI KORUMAK İSTİYOR”
Deprem öncesi tüm renkliliğiyle yaşamı yeniden yaratan bu kadim memleketten sesleniyoruz; ‘Burada bu renkliliğin ne griye ne de siyaha dönmesine asla izin vermeyeceğiz.’ Kentteki demografik yapı, kültürel ve tarihsel dokunun önemi Hatay halkı için çok önemli bir yerde duruyor. Kentin yeniden inşasında atılacak tüm adımların kentin bu hassasiyeti gözetilerek atılması gerekmektedir. Rezerv alan ile endişelenen bu halk, komşusunu, mahallesini ve tarihsel hafızasını korumak istiyor.
“DEMAKDER, YAKINLARI İÇİN HAYATLARINI KAYBETMİŞ OLSALAR DA BUNA DAİR KÜÇÜK BİR İPUCU İSTİYOR”
Deprem sonrası yaşlılar, engelli bireyler gibi ampüte bireyler ve kimsesiz kalmış çocuklar gibi vatandaşlardan oluşan devasa dezavantajlı gruplar meydana geldi. Bu vatandaşlarımızın yaşamış olduğu sorunlar görülmüyor, duyulmuyor! Yetkililere soruyoruz; ‘Yakınlarınızdan biri dahi, bu dezavantajlı gruplardan herhangi birine dahil olmuş olsaydı neler yapardınız?’ Aynısını istiyoruz. Deprem sonrası yakınlarının hayatını kaybedip kaybetmediğini dahi bilemeyen kayıp aileleri aylardır seslerini duyurmaya çalışıyor. DEMAKDER, yakınları için hayatlarını kaybetmiş olsalar da buna dair küçük bir ipucu istiyor. Bunca insanın ölüsünü ya da dirisini halen bulamayan yetkililere sesleniyoruz; ‘Umarız ki böyle şeyler yaşamazsınız ama yaşamış olsaydınız devletin tüm imkanlarını seferber ederdiniz değil mi?’ İşte, biz de aynı seferberliği istiyoruz. Bunca mağduriyet yaşayan bir halk, maalesef hak arama konusunda başını kaldırıp haklarıyla uğraşabilecek bir noktaya dahi gelemedi. Riskli alan, rezerv alan, yerinde dönüşüm, hak sahipliği gibi kavramların tartışıldığı ama halkın ihtiyaçlarını ne denli karşıladığının tam bir muamma haline geldiği kavramlar, halkı belirsizliğe ve kargaşaya sürüklüyor. Tüm bu muğlaklıklara ve hak kayıplarına rağmen sorularına yanıt alamayacağını düşünen bu yüzden dava açmaktan geri duran bir halkın çaresiz bırakılmasına izin vermeyeceğiz.
“TÜM BU SORUNLARI BU HALKIN YAŞAMASINA NASIL GÖZ YUMUYORSUNUZ”
Sanayi, ticaret, tarım, inşaat, turizm gibi alanlarda yaşanan sorunlar; daha önce kendi ekonomik döngüsüyle yaşamını sürdürmeye çalışan, yıkık bir kent sonrası ağır ekonomik sorunlarla karşı karşıya kalan bir halkın bu kentte yaşamasının önünde büyük bir engel teşkil ediyor. Kentin üretime dayalı ve kamucu bir ekonomik döngüye yeniden kavuşturulması için atılması gereken adımlar hızlıca atılmalıdır. Kentte yaşanan elektrik, su, internet, kanalizasyon, yol, ulaşım gibi alt yapı ve üst yapı temelli sorunlar kurumlar tarafından sahiplenilmiyor ve başka kurumların sorumluluğunda denilerek olan yine halka oluyor. Yetkili bakanlıklar ve yerel yönetimlere sesleniyoruz; Sizler elektriksiz ve susuz birkaç saat bile yaşayamayacakken, çukurlu yollardan kaçmaya çalışırken kaza tehlikesi yaşamayanlar olarak tüm bu sorunları bu halkın yaşamasına nasıl göz yumuyorsunuz? Enkaz ve molozlar kaldırılırken, taşınırken, döküm sahalarına dökülürken bilim insanlarının uyarılarına kulak tıkayanlara soruyoruz; Sizler, çocuklarınızın ve sevdiklerinizin asbeste maruz kalmasına izin verir miydiniz? Bu halkın yıllar sonra asbeste maruziyetten yaşaması olası hastalıkların sorumluluğundan kim, nasıl kaçacak? Moloz döküm sahaları ile kentte yeni moloz dağlar oluşturuldu, üstelik zeytinliklerimiz hedef alınarak, ağaçlarımız, bahçelerimiz ellerimizden alınarak onlara el konularak. Hatay halkı zeytinliklerine sahip çıkarak yaşamı savunmaya devam edecek.
“HALK KENDİSİNE YAŞATILANLARI ASLA UNUTMAYACAK, ASLA AFFETMEYECEK”
Depremin ilk günlerinde yalnız ve çaresiz bırakılan, ölüme terk edilen bu halk kendisine yaşatılanları asla unutmayacak, asla affetmeyecek. Alınması gereken tüm önlemler alınmış olsaydı bu kadar bina yıkılmayacaktı, afete hazırlıklı olunsaydı ve gelen yardım ekiplerinin kente girişi engellenmemiş olsaydı bu kadar insanımız yaşamını yitirmeyecekti. Hatay halkı olarak, bundan sonra nerede olursa olsun yaşanabilecek tüm depremler için uyarıyoruz; Önlem alınsın, bir daha insanlar ölmesin, hayatlar ve geleceğimiz kararmasın. Evlerinden, sokaklarından, komşularından, topraklarından, memleketlerinden uzaklaşıp göç etmek zorunda kalan vatandaşlarımızın yanı sıra bu ağır koşullara dayanamayıp bu belirsizlik yumağı içinde kalanlarımız da göçe zorlanıyor.
“ANTAKYA, DEFNE, SAMANDAĞ, KIRIKHAN, İSKENDERUN VE ARSUZ İLÇELERİ İÇİN ÖZEL AFET BÖLGESİ İLAN EDİLMESİNİ TALEP EDİYORUZ”
Bu denli devasa sorunlar ortada dururken halen bu kent için Özel Afet Bölgesi ilan edilmemesinin özel bir sebebi var mı? Eğitimin, sağlığın, ulaşımın ve daha birçok alanın nitelikli, ulaşılabilir ve ücretsiz olması; üreticilerin ekonomik anlamda desteklenmesi, istihdamın sağlanması ve işsizliğin giderilmesi; kalıcı konutların hızlıca ama güvenli bir şekilde ücretsiz teslim edilmesi, esnafların desteklenmesi, kamu çalışanlarının maaşlarında iyileştirme yapılması gibi taleplerimizin karşılanması için devletin bu kente özel bir bütçe ayırması elzemdir. Bu kapsamda Hatay halkı olarak, Hatay’da yıkımın en ağır yaşandığı; Antakya, Defne, Samandağ, Kırıkhan, İskenderun ve Arsuz ilçeleri için Özel Afet Bölgesi ilan edilmesini talep ediyoruz. Yetkililere soruyoruz. Sanıyoruz ki 300 bine yakın binanın yıkılmış olması, on binlerce insanın hayatını kaybetmesi Özel Afet Bölgesi ilanı için yeterli nedenleri oluşturmuyor. Peki, bir kentin özel Afet Bölgesi olarak ilan edilmesi için başka hangi koşullar gerekmektedir?”
Derneğin basın açıklamasının ardından söz alan CHP Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin, şunları söyledi: “Seferihisar’da yaşanan deprem sonrasında kurulan Deprem Komisyonu’nda aktif şekilde yer alan jeoloji mühendisiyim. Orada yaptığımız bütün uyarılar 524 sayfalık bir deprem raporu üretimimiz oldu. Onlarca kurumu dinledik. Seferihisar’da yaşadığımız deprem öncesi fay yasasının çıkarılması, fay zonlarının etrafının bilimsel verilerle çalışılarak buraların yapı yasaklı alan olarak ilan edilmesi ve imar planlarına da bu yapı yasaklı alanların işlenerek asla yapılaşmaya izin verilmemesine dair vermiş olduğumuz kanun teklifi AKP ve MHP oylarıyla ne yazık ki reddedildi. Deprem Komisyonu’ndaki önermelerimizde de ‘Afet Bakanlığı’ kurulması ve 1969’dan beri yürürlükte olan Afet Yasası’nın günümüz koşullarına uyarlanması ve bütünlüklü bir afet çalışmasının yapılmasına dair yüzlerce önermemiz var bu 524 sayfalık raporda. Maalesef hiçbiri hayata geçmedi.”